Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

gönül işi

  • 1 gönül

    gönül <- nlü> fig Herz n, Seele f; Mut m; Zuneigung f; Lust f (zu D);
    gönül acısı Liebeskummer m;
    gönül (oder gönlünü) almak jemanden erfreuen; jemandem Mut machen; jemandes Sympathie erwerben; jemanden (wieder) versöhnen;
    gönül borcu herzliche(r) Dank; Dankbarkeit f;
    gönül (oder gönlünü) bulandırmak jemandem Übelkeit verursachen; jemanden kränken; jemanden verdächtigen; Verdacht erwecken;
    gönül darlığı Beklommenheit f;
    gönül eğlendirmek sich vergnügen;
    gönül eri Spaßvogel m; fam fig ein fideles Haus;
    -e gönül etmek jemandem etwas (A) wünschen; (bestimmte) Absichten haben;
    -in gönlünü etmek jemanden zufrieden stellen; jemandes Zustimmung erhalten;
    gönül ferahlığı Sorglosigkeit f;
    gönül hoşluğu ile von Herzen gern; gütlich (Einigung);
    gönül işi Liebesaffäre f;
    gönül kırmak, -in gönlünü kırmak (jemandem) die Stimmung verderben; jemanden kränken;
    -e gönül koymak böse sein (auf A);
    gönül okşamak jemandem gefällig sein, freundlich zu jemandem sein;
    -i gönlünden çıkarmamak jemanden nicht vergessen können;
    gönlü açık ohne Falsch;
    gönlü alçak bescheiden; friedfertig;
    (-de) gönlü kalmak: gönlüm kalır ich nehme (es) übel ( oder krumm);
    (-de) gönlüm kaldı (es) sagte mir sehr zu, ich war sehr angetan von D;
    -in gönlünü hoş etmek jemanden zufrieden stellen;
    gönlünden kopmak von Herzen (etwas) geben;
    -de gönlü olmak jemanden gern haben;
    -e gönlü olmak einverstanden sein mit; zufrieden sein mit;
    gönlü tez ungestüm;
    -e gönlünü (oder gönül) vermek jemandem sein Herz schenken;
    gönlümce nach meinem Geschmack; meinem Wunsch entsprechend;
    gönülden von Herzen

    Türkçe-Almanca sözlük > gönül

  • 2 gönül

    ",-nlü 1. heart; mind. 2. inclination, desire, willingness. -den 1. heartfelt, sincere. 2. most sincerely. -ünce after one´s own heart. - acısı pangs of love. -ü açık 1. openhearted, frank, sincere. 2. lighthearted, carefree, cheerful. - açıklığı 1. openheartedness, sincerity. 2. lightheartedness, carefreeness, cheerfulness. -ü açılmak to cheer up, become cheerful. - açmak to cheer up, make happy. -ü akmak /a/ to be enchanted by, be attached to, feel an attraction for. - alçaklığı humility, modesty. -ünü almak /ın/ 1. to please. 2. to restore relations with, apologize to and make up with. - avcısı (a) Don Juan; vamp. -ünü avlamak /ın/ to captivate, win (someone´s) love. - avutmak 1. to dally with love. 2. /la/ to resign oneself to (a lesser portion), content oneself with (little). - bağı bonds of love. - bağlamak /a/ to set one´s heart on. - belası trouble caused by love. - birliği unity of feelings. -ü bol generous-hearted. - borcu gratitude. - budalası hopelessly in love. -ünü bulandırmak /ın/ 1. to nauseate. 2. to raise (one´s) suspicions. -ü bulanmak 1. to feel sick at one´s stomach, be nauseated. 2. to get suspicious. - bulantısı 1. nausea. 2. suspicion. - çekmek to be in love. -ü çekmek /ı/ to desire. -ünü çelmek /ın/ to captivate, win (someone´s) love. -den/-ünden çıkarmak /ı/ to forget, cast (someone) out of one´s heart. -ü çökmek to have a breakdown in morale, give up. -ü daralmak to be distressed. - darlığı 1. distress. 2. intolerance. - delisi one who keeps falling in love. - dilencisi one who is so madly in love that he undergoes any humiliation to be near his beloved. -üne doğmak to have a presentiment. -ünün dümeni bozuk colloq. (one) who is not serious in his love affairs. - eğlencesi 1. pastime, amusement. 2. passing love affair, flirtation. - eğlendirmek /la/ 1. to amuse oneself with, have a good time (doing something). 2. to have a love affair with. - eri tolerant and sensible person. - esenliği peace of mind, repose. -ünü etmek/yapmak /ın/ 1. to persuade, induce, win (one´s) assent. 2. to please. - ferahlığı contentment. - ferman dinlemez. proverb The heart will always have its own way. -ü gani 1. generous. 2. contented. -ünden geçirmek /ı/ to want to do; to wish (something) to happen. -ünden geçmek to come to one´s mind, occur to one. -ü geniş tolerant. - gezdirmek/dolaştırmak to review the possible (pleasant) choices. -üne göre after one´s own heart. -ü gözü açılmak to be cheered up, feel revived. -ünü hoş etmek /ın/ to please, make (someone) contented. - hoşluğu ile/- rızasıyla willingly. -den ırak olmak not to be loved. -ü ile oynamak /ın/ to play with (someone´s) heart. -ü ilişmek/takılmak /a/ to be attracted by. - indirmek to be willing to do some job that is beneath one; to accept or do something that is beneath one, condescend to do something. - işi love affair. -ü kalmak 1. to feel resentment, feel hurt. 2. /da/ to long for. -ü kanmak to stop worrying, be set at ease. -ünü kapmak /ın/ to captivate, win (someone´s) love. -ünü kaptırmak /a/ to be captivated by. -ü kara malevolent. -ü kararmak to feel disgusted with life. -ünü karartmak /ın/ to make (someone) lose the joy of living. -ü kaymak /a/ to love, feel attraction for. -ü kırılmak (for one´s feelings) to be hurt. -ünü kırmak /ın/ to hurt the feelings of; to crush; to put (someone) down. - kimi severse güzel odur. proverb Beauty is a matter of individual taste. -den/-ünden kopmak to be given gladly: gönlünüzden ne koparsa what you feel like giving. - koymak /a/ to be upset by. - maskarası one who becomes a laughingstock because of a love affair. - okşamak to treat someone kindly. - okşayıcı pleasant, tender, loving. -ü olmak 1. /a/ to be willing to; to agree to, consent to. 2. /da/ to want to have, be in love with (something). 3. /da/ to love, be in love with (someone). -ünü pazara çıkarmak to fall in love with an unworthy person. - rahatlığı complete peace and co

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > gönül

  • 3 قلب

    I
    قَلَبَ
    evirmek
    Anlamı: döndürmek, çevirmek
    II
    قَلْب
    1. iç yüz
    Anlamı: herkesçe bilinmeyen, künh
    2. kalp
    Anlamı: bir durumdan başka bir duruma çevirme, dönüştürme
    3. çevirim
    Anlamı: çevirme işi
    4. midi
    Anlamı: orta
    5. evin
    Anlamı: bir şeyin içindeki öz, lüp
    6. gönül
    Anlamı: sevgi, istek gibi kalpte var sayılan duygu kaynağı
    7. kalp
    Anlamı: temiz kanı vücuda dağıtan organ, yürek
    8. kalb
    Anlamı: yürek, gönül
    9. averaj
    Anlamı: ortalama, sayı farkı
    10. antitez
    Anlamı: karşı sav
    11. başkalık
    12. yürek
    Anlamı: kalb
    13. öz
    14. can evi
    Anlamı: yüreğin altındaki bölge, en duyarlı yer
    15. değişim
    16. becayiş
    17. cevher

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > قلب

  • 4 إطراء

    إِطْراء
    1. iltifat
    2. meteoroloji
    Anlamı: hava bilgisi
    3. methiye
    4. kompliman
    Anlamı: gönül okşayıcı söz, ilgili söz
    5. sena
    Anlamı: övme
    6. sitayiş
    Anlamı: övgü
    7. övme
    Anlamı: övmek işi, sena, medh
    8. pohpoh
    9. övgü
    Anlamı: methiye

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > إطراء

  • 5 مدح

    I
    مَدَحَ
    1. koltuklamak
    2. methetmek
    Anlamı: övmek
    3. övmek
    II
    مَدْح
    1. yağlama
    2. iltifat
    3. methiye
    4. kompliman
    Anlamı: gönül okşayıcı söz, ilgili söz
    5. sena
    Anlamı: övme
    6. övme
    Anlamı: övmek işi, sena, medh
    7. övgü
    Anlamı: methiye

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > مدح

  • 6 göz

    göz s
    1) Auge nt
    \göz açıp kapayıncaya kadar ( fig) o ( fam) in null Komma nichts
    \göz alabildiğine so weit das Auge reicht
    \göz almak blenden
    bir şeyi \göz ardı etmek etw ignorieren [o nicht beachten], etw außer Betracht lassen, etw unberücksichtigt lassen
    biriyle \göz \göze Auge in Auge mit jdm
    \göz göre göre vor aller Augen
    \göz görmeyince gönül katlanır ( fig) was ich nicht weiß, macht mich nicht heiß
    \göz kırpmak mit den Augen zwinkern
    bir şeye \göz koymak es auf etw abgesehen haben
    bir kimseye/şeye \göz kulak olmak auf jdn/etw aufpassen, auf jdn/etw achten
    bir şeyi \göz önüne almak ( fig) etw ins Auge fassen; ( dikkate almak) etw berücksichtigen, etw in Betracht ziehen
    \göz yummak ( fam) ein Auge zudrücken, dulden (-e)
    \gözden geçirmek durchsehen
    birini \gözden gönülden çıkarmak ( fig) jdn abschreiben
    \gözden ırak olan gönülden de ırak olur ( prov) aus den Augen, aus dem Sinn
    birini \gözden kaybetmek jdn aus den Augen verlieren
    \göze \göz, dişe diş Auge um Auge, Zahn um Zahn
    \göze almak wagen, riskieren
    \göze batmak ins Auge stechen
    \göze çarpmak ins Auge fallen, auffallen
    \gözleri iyi görmek/görmemek gute/schlechte Augen haben
    \gözlerim karardı mir wurde schwarz vor Augen
    \gözlerine inanamadı er traute seinen Augen nicht
    \gözlerini bir şeye/kimseye dikmek sein Augenmerk auf etw/jdn richten
    birini \gözü çok tutmak/hiç tutmamak viel/nichts von jdm halten
    bir şeyi \gözü kapalı yapabilmek ( fig) etw im Schlaf können
    \gözü morarmış olmak ein blaues Auge haben
    bir şeyde \gözü olmak ( fig) etw im Auge haben
    \gözü sönmek das Augenlicht verlieren
    bir işi \gözü ye(me) mek sich etw (nicht) trauen
    \gözü yükseklerde olmak ( fig) hoch hinauswollen
    \gözümden kaçmadı es ist mir nicht entgangen
    birini \gözünden kaçırmamak jdn nicht aus den Augen verlieren
    bir şey \gözüne kaçmış olmak etw im Auge haben
    \gözüne uyku girmemek ( fig) kein Auge zutun
    \gözünü açık tutmak die Augen offen halten
    birinin \gözünü açmak ( fig) jdm die Augen öffnen
    \gözünü dört açmak ( fig) gut aufpassen, wachsam sein
    \gözünü kırpmadan ( fig) ohne mit der Wimper zu zucken
    birinin \gözünü korkutmak ( fig) jdn einschüchtern
    bir şeyi \gözünün önünden geçirmek ( fig) etw Revue passieren lassen, etw durchspielen
    bir şeyi \gözünün önüne getirmek ( fig) sich etw vor Augen führen
    bütün gece \gözüme uyku girmedi ( fig) ich habe die ganze Nacht kein Auge zugetan
    çıplak \gözle mit bloßem Auge
    herkesin \gözü önünde vor aller Augen
    onu \gözüm ısırıyor ( fig) o ( fam) er kommt mir bekannt vor
    onu kendi \gözümle gördüm ich habe es mit eigenen Augen gesehen
    2) Blick m
    \göz atmak einen Blick werfen (-e auf)
    geçerken içeriye bir \göz attı beim Vorbeigehen warf er einen Blick hinein
    haberlere bir \göz atmak einen Blick auf die Nachrichten werfen
    kem \göz der böse Blick
    3) (torpido \gözü) Fach nt

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > göz

  • 7 إصر

    إِصْر
    1. ahit
    Anlamı: kendi kendine söz vererek bir ışı üzerine alma, ant, antlaşma
    2. bağlantı
    3. dalalet
    Anlamı: sapınç, sapkınlık
    4. ilişki
    Anlamı: bağ, münasebet
    5. irtibat
    Anlamı: bağlantı
    6. günah
    7. kabahat
    Anlamı: yakışıksız davranış, çirkin, suç
    8. antlaşma
    9. link
    10. akit
    Anlamı: sözleşme, mukavele, kontrat
    11. münasebet
    Anlamı: ilişki, alâka
    12. alâka
    13. cürüm
    Anlamı: suç, yanlışlık, kusur veya hatadan doğan durum
    14. ceza

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > إصر

  • 8 تقريظ

    تَقْرِيظ
    1. iltifat
    2. kompliman
    Anlamı: gönül okşayıcı söz, ilgili söz
    3. methiye
    4. övme
    Anlamı: övmek işi, sena, medh
    5. sena
    Anlamı: övme
    6. övgü
    Anlamı: methiye

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > تقريظ

  • 9 حرارة

    حَرَارَة
    1. kalp
    Anlamı: sevgi, gönül
    2. yangın
    3. sevgi
    Anlamı: insanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi göstermeye yönelten duygu
    4. sıcaklık
    Anlamı: sıcak olan şeyin durumu, hararet
    5. ünsiyet
    Anlamı: ahpaplık, arkadaşlık, alışkanlık
    6. ısı
    Anlamı: sıcaklık, hararet
    7. ahbablık
    Anlamı: sevilen sayılanbir kimse olma durumu, ahbaplık
    8. coşkunluk
    9. bağlılık
    Anlamı: sevgi, saygı ile yakınlık duyma

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > حرارة

  • 10 صب

    I
    صَبّ
    1. aşık
    2. tutkun
    3. vurgun
    Anlamı: aşık, sevdalı
    4. döküm
    5. canan
    Anlamı: günülden sevilen, sevgili
    II
    صَبَّ
    1. dökmek
    Anlamı: maden, mum eriyiği gibi şeyleri kalıba akıtarak biçim vermek
    2. kalıplamak
    3. akıtmak
    Anlamı: akmasını sağlamak, dökmek, akmasına yol açmak
    4. dökmek

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > صب

  • 11 كربة

    كُرْبَة
    1. mutsuzluk
    2. üzgü
    Anlamı: cefa, eza, eziyet, yersiz ve gereksiz olarak çektirilen sıkıntı
    3. ezgi
    Anlamı: üzüntü, sıkıntı
    4. mahzunluk
    5. depresyon
    6. gaile
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    7. kahır
    8. gam
    Anlamı: tasa, kaygı, üzüntü
    9. eziyet
    Anlamı: aşırı güçlük ve sıkıntı, üzgü
    10. işkence
    Anlamı: eziyet
    11. elem
    Anlamı: dert, acı
    12. endişe
    Anlamı: tasa, kaygı, kuşku, korku
    13. hüzün
    Anlamı: gönül üzgünlüğü, keder, gam
    14. kasavet
    Anlamı: üzüntü, tasa
    15. keder
    Anlamı: acı
    16. kaygı
    Anlamı: üzüntü, tasa
    17. ezinç
    Anlamı: şiddetli acı ve sıkıntı, azap
    18. teessür
    Anlamı: üzülme
    19. acıma
    Anlamı: acımak işi
    20. eza
    Anlamı: üzme, sıkıntı verme
    21. ağrı
    22. acı

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > كربة

  • 12 مديح

    مَدِيح
    1. iltifat
    2. kompliman
    Anlamı: gönül okşayıcı söz, ilgili söz
    3. methiye
    4. sena
    Anlamı: övme
    5. övme
    Anlamı: övmek işi, sena, medh
    6. övgü
    Anlamı: methiye

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > مديح

См. также в других словарях:

  • hatır — is., Ar. ḫāṭir 1) Düşünme, akılda tutma, hafıza, zihin, akıl, yâd 2) Gönül, kalp Sakın hatırını kıracak bir şey söyleme. 3) Birine karşı duyulan saygı, sevgi Hatırınız için bu işi yaptım. 4) Durum, keyif, hâl Hatırını sormak. Birleşik Sözler… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • List of Turkish people — This is a list of notable Turkish people. Actors/actresses * İsmail Ferhat Özlü * Güllü Agop * Tarık Akan Actor * Azra Akın Model, Miss World 2002 * Barış Akarsu * Filiz Akın – Actress * Fatih Akın, film director * Metin Akpınar – Actor * Derya… …   Wikipedia

  • tatlıya bağlamak — (bir işi) kavgalı bir işi gönül hoşluğuyla bitirmek Hayır kardeşim, istemez diye tatlıya bağladım. O. V. Kanık …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • açık — sf., ğı 1) Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı Açık pencerenin önünde denize karşı saatlerce dertleştik. R. N. Güntekin 2) Engelsiz Açık yol. 3) Örtüsüz, çıplak Açık baş. 4) Boş Kâğıtta açık yer kalmadı. 5) Görevlisi olmayan, boş (iş, görev) …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bileme — is. Bilemek işi Gönül, daha birçoklarının bu enstitüde kabiliyetlerini bilemesini istiyor. H. Taner …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çimdik — is., ği 1) Çimdikleme işi 2) sf. Başparmakla işaret parmağının ucu arasına alınan miktarda olan 3) mec. Gönül kıracak söz Her röportajı, bir yeni muziplik, bir yeni çimdik içerirdi. H. Taner 4) hlk. Tatar böreği Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çöküş — is. 1) Çökme işi veya biçimi, inhitat 2) Yıkılma Yapıların depremde çöküşü korkunçtu. 3) Çömelip yere oturuş Devenin çöküşü. 4) mec. Devletlerin veya uygarlıkların son bulması, mahvolması, inhitat Osmanlı İmparatorluğu nun çöküş yılları. Birleşik …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • değme — 1. is. Değmek işi, temas 2. sf. 1) Her, herhangi bir, gelişigüzel, rastgele Deli gönül değme çaydan bulanmaz / Coşarsa dalgası kendinden olur. Âşık Veysel 2) Seçkin, seçme …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • eğlence — is. 1) Eğlenme işi, sefahat Biz bu işe tuhaf bir merakla eğlence şeklinde başladık. F. R. Atay 2) Neşeli ve hoşça vakit geçirten şey veya kimse Karıma göre en güzel eğlence, kırda yayan gezmek, kırların havasından istifade etmektir. Ö. Seyfettin… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • — is. 1) Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir. Ç. Altan 2) Oyuk şeylerin boşluğu 3) Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta Tahtanın içi… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»